İçim büyük bir yaşama sevinci ile dolu…
On beş günlük tatilin sağladığı motivasyonla iş yerinde mutlu bir gün geçiriyorum. Dönmek zor olsa da tatilin verdiği mutluluk hala içimde :)
Gelelim yaptıklarımızı anlatmaya:
Sanırım 1000 tane fotoğraf çektim. Eşim bazen bana sinir oldu :) Ama çok eğlenceliydi.
İlk gün Afyon’daki otelimizde konakladık. Başlangıç için çok güzeldi. Termal sularda yüzmek, türk hamamı keyfi, kese, köpük ve aroma terapi masajıyla bütün stres ve sıkıntılarımızdan arındık. Sabah kahvaltının ardından Antalya’ya doğru yola çıktık ve dört saat sonra otelimize ulaştık. Otelimiz yine çok güzeldi. Bu ikinci gidişimizdi ve ne kadar güzel bir otel olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Açık havada sinema keyfi, havuzda ilk dalış denemeleri, aquapark’da kaydırak keyfi, enfes yemekler, akşamları canlı müzik keyfi, hamakta kitap, eşimle badminton müsabakalarımız, İspanyollarla birlikte kupa finali vs. Tatilimizin ilk altı günü otelde bu gibi aktivitelerle geçti. Tabi bu arada ben daha önce hiç gitmediğim için Düden ve Manavgat Şelalerini ziyaret ettik. Bir akşam otelin açıkhava sinemasında Indiana Jones ve Kristal Kafatası Krallığı’nı izledik, bir akşam da “Wanted”ı izlemek için Migros’a gittik.
Otel fotoğrafları
Yemek yemeyi çok seven ben :)
Şelale gezimiz
Oteldeki günlerimiz bittikten sonra yola koyulduk. Öncelikle Kemer’de eşimin akrabalarına uğradık. Daha sonra Tahtalı’ya gittik. 2365 m yükseklikte olan dağa teleferikle çıktık. Pek keyifliydi ve bazen korkutucu :) Tahtalıdan çıkıp Çıralı’ya ulaştık, Yanartaş’ı görmeden geçmek olmazdı ama bilseydim o kadar eziyet çekeceğimi görmem derdim. Öğlen sıcağında bir kilometre tırmandık ve yanartaşa ulaştık. En keyifli yanı dönüştü. Çok zor tırmandığınız yerden hoplaya zıplaya iniyorsunuz. Bir de biz çıkarken etrafta kimse yoktu çok korktum. Bir yerden yılan vs. çıkar diye :(
Çıralıyı da bitirdikten sonra Olympos’ta yemek yedik ve kendimizi serin sulara bıraktık. Artık Kaş’a gidebilirdik. Her yerimiz ağrıyordu, ama mutluyduk. Kaş’a ulaşıp kendimize bir pansiyon bulduk. Arka caddelerde olmasına rağmen manzarası harikaydı. Zaten Kaş’ta manzaraya hayran olmamak elde değil.
Yanartaş-Tahtalı-Olympos
Evet işte bundan sonraki iki günümüz turlarla geçti: Saklıkent safari turu ve Kekova tekne turu. İkiside çok eğlenceliydi.
Saklıkent turunda; kanyon yürüyüşü, çamur banyosu ve derede yıkanmak, Xanthos antik şehri, Patara ve Kaputaş plajları vardı. Kaputaş’ın manzarası harikaydı. Zaten bu güzellik bozulmasın diye başında jandarma bekliyor. Bu turun eğlenceli bir yanı da Saklıkent kanyonunda kendini suya bırakma aktivitesi. Kaynağın olduğu yerden kendinizi bırakıyorsunuz ve su sizi sürüklüyor. Rehberler karşıda sizi bekliyor ve hemen kenara alıyorlar. Baştan da sizi korkutuyorlar duramaz giderseniz Patara’dan çıkarsınız diyorlar. İlk başta korkmuştum ama bizim arabada olan ekip arkadaşlarımız Fransız bayan ve 10 ve 15 yaşlarındaki çocuklarının katıldığını görünce ben de katıldım. İyi ki de öyle yapmışım eğlenceliydi ve korkulacak bir şey yoktu. Aslında kaynak suyuna ayağımı sokunca dondum diye totoro’nun başının etini yemiştim o yüzden sen yapma istersen dedi bana işte o zaman daha çok yapmak istedim :) Bu sefer donmadım, ama totoro çok üşümüş ve dizini de taşlara sürtmüş :(
Kaputaş-Xanthos-Saklıkent
Kekova turu’nda ise Kekova-Batık Şehir’e gittik. Antik şehirleri görmek çok etkileyiciydi. Pırıl pırıl sularda yüzmek de öyle. Mavi mağara’ya girmek için kaptanımız çok uğraşsa da başaramadık. Olsun içeriye girmeden de görülüyor. Zaten ekip olarak girer de çıkamayız diye panik olup kaptanı vazgeçirdik. Akıntı fazlaydı çünkü. Beni en çok etkileyen yer ise turun son durağı olan Kaleköy’dü. Manzarası harikaydı. Roma döneminden ve daha öncesinden kalan mezarlar vs. Bir de ekip çok eğlenceliydi. Kaleye tırmandık ama bizimkilere yetmedi en uç noktaya tırmanalım dediler. Zorlu bir tırmanış oldu ama manzara harikaydı. Dönüşte’de rehberimizin önerisi üzerine el yapımı dondurma yedik. Gidenlere öneririm, yemeden dönmeyin. Benimki şeftaliliydi, sanki gerçek şeftali yiyordum kokusu ve tadı çok güzeldi. İnsanlar çok dost canlısıydı. Kaleköy’ü çok sevdim. Rahmi Koç’un bir evi varmış orada, çok sevdiği için yılda iki üç kez gelirmiş.
Kaş-Kekova-Kaleköy
Kaş gezimiz doğum günümde eşimin beni Mercan lokantasına götürmesiyle bitti. İlk defa kılıç balığı yedim, eşim de lagos. Bir de şefimizle resim çektirdik :)
Ertesi sabah Kaş’tan Eskişehir’e geçtik. Porsuk çayının etrafında gezindik. Çınar’cımın tavsiyesiyle “Acıktım”da yemek yedik. Gerçekten güzeldi Çınar’cım.
Ertesi gün ise ailemizin yaşadığı şehre gidip iki-üç gün kalıp evimize döndük. Ve ben hafta sonu neredeyse hiç evden çıkmadım. Biraz temizlik çoğunlukla da televizyon başında keyif yaptım. Çok eğlenceliydi.
İşte tatil hikayem. Umarım herkesin tatili kendisini mutlu eder. Tatil’in her türlüsü mutluluk verici diye düşünüyorum.
Tatil’e gidecek olanlara iyi tatiller diliyorum.
14 Temmuz 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
merhaba
yaklaşık aynı tarihlerde aynı yerlerde olduğumuzu farkettim , ama ben saklıkent'te kendini suya bırakanların değil onların sudan tam çıkmaya çalıştığı yerde oturup izleyenler arasındaydım :)
Hoşgeldin Sessiz Balık,
Eminim izlemek daha eğlencelidir :))) Biz 5-6-7 Temmuz tarihlerinde Kaş'taydık. Belki de karşılaşmışızdır :)
Bu arada sen de bir yengeç burcuymuşsun ne güzel. Ayrıca iş yeri yorgunluğunu okuyunca seni kendime çok yakın hissettim :) Gerçi ben ara sıra kaçamak yapıyoruum. Mesela şu anda müdürüm benden bir grafik istedi ama ben yorum yazıyorum :)))
biz 1-2 temmuzda ordaydık , ama çok sevimli bi yer değil mi? yengeç burcuyum evet ( 3 temmuz )bu doğumgünümü de denizde kutladık teknedeydik bütün gün:)
işler yoğun ve ben bir yengeç olarak "evimi özledim"
hoşgeldin:)Muhteşem bir tatil olmuşa benziyor.Kaş ve çevresi süperdir ya bende aşık olmuştum.bu arada geçmiş doğumgünün kutlu olsun nice mutlu yıllaraaaa
Çok teşekkür ederim Tabiat'cım :))
Gerçekten güzeldi. Kaş'a ilk defa gittim, ben de hayran kaldım.
Öpüyorum...
Yorum Gönder